İlk Canlı Formula 1 Deneyimim – Intercity Neden Sınıfta Kaldı?
8-9-10 Ekim 2021 tarihlerinde düzenlenen Formula 1 Rolex Turkish GP 2021 etkinliğine katılma fırsatı buldum. Bu etkinlik benim için; uzun süredir meraklısı olduğum, son 1-2 yıldır da yakından takip edebilmeye başladığım bir hobinin vücut bulmuş hâli olacaktı. Intercity’nin organizasyonel faciası bir kenara, kesinlikle harika bir yarış oldu. Benim için de muazzam bir deneyimdi.
Bence yarış hafta sonunun kahramanı, tüm eziyete rağmen tutkusuyla buluşmak için sabreden taraftarlar oldu. Türkiye’de bu etkinliğine bu kadar ilgi olduğunu görmek, beni gerçekten çok mutlu etti. Gerek bu insanlar, gerekse bu pist, Formula 1 takviminde yer bulmayı gerçekten hak ediyor.
Etkinlikte Takıldığım Noktalar
Etkinliğin 9-10 Ekim’de gerçekleşen kısmına katılabildim. Güzel hatıralar biriktirdim. Sevdiğim, ilgilendiğim bir spor dalının; yılda bir kez gerçekleşen bir etkinliğine katıldım. Gönül isterdi ki her şey kusursuz olsun, tabii ki olmaz. Ancak Intercity’nin organizasyonu benim gözümde sınıfta kaldı. Bu, bireysel bir görüş. Başka dünyalarda, başka hayatlar için her yönüyle kusursuz bir etkinlik gerçeklemiş olabilir. Sorun bende mi? Haberler, sosyal medyada yapılan paylaşımlar böyle olmadığını söylüyor. Algıda seçicilik mi yaptım peki? Bilmiyorum. Ben yazayım. Siz okuyun. Kararınızı verin.
COVID-19 Önlemleri
Mevzunun en kritik noktalarından biri. Aşı istendi, aşı olmayanlardan PCR istendi. HES kodları havada uçuştu. Peki uygulamada ne vardı?
“Biz bu grup beraber geldik” dediğiniz anda kapılar size açıldı. HES kodu sorulmayan katılımcılar oldu. Kimin aşısı var, kimin yok, aşısı olmayanların PCR sonucu nedir? Bunlara bakılmadığına şahit oldum.
Benzer bir mantıkla “Biz bu grup beraber geldik. Arkadaşlarım geçsin, biletler bende, ben okutayım QR’ları.” dediğinizde ise “Hayır!” cevabı geldi. HES koduna tamamız, ancak biletin gerçekten satın alındığına emin olmamız lazım demek ki. Ben böyle anladım.
Çıkışların Yönetimi
Hazır Covid demişken, etkinliğe katılan kişiler “tek kapı”, evet, baya bildiğiniz tek kişilik bir kapıdan çıkarıldı. Bu da beraberinde izdihamı getirdi. Sosyal mesafe falan hak getire. Haberlerde belki izlemişsinizdir, telleri yıkan katılımcılar vardı. Tam arkamdaydı onlar da. Dayanamadılar, kendi kapılarını açtılar. Haklı bir isyan olduğunu düşünüyorum.

Bitti mi? Bitmedi. Köprü başı fotoğrafçıları çıktı başımıza. Kendini köprüye atan bazı arkadaşlar, sanki az önce bu izdihamı yaşayanlar kendileri değilmiş gibi, üst geçite gelince telefonlarına sarılıp fotoğraf çekmeye başladı. Yürümeyi bıraktı. Bu, salt bizim insanımızın problemi değil. Bazı yabancı uyruklu kişiler de bunu yaptı. Bayrak açan, el hareketi yapan, küfreden… Çeşitli faşist hareketlere maruz kaldık.
Yetti mi? Hayır tabii ki. Güvenlik geldi. Ne yaptı? Onlar da fotoğrafımızı çekti 🙂
Sabrı taşan insanlar, yürümeyi bırakan herkese hakaret etmeye, bağırmaya başladı. Üst geçide tırmananlar oldu. Çitlere saldıranlar oldu. Bu küfürleşmelerin arkasından üst geçitteki bazı kişiler ile aşağıda onların keyfini bekleyenler arasında sözlü münakaşa başladı. Ancak aşağıdaki kızgın kalabalığı gören bu organizmalar, arkasını dönüp gitmenin mantıklı bir karar olduğu gerçeğiyle yüzleşti.
Bunlara Hollandalı faşist idiot da dahil. Salladın bayrağını, aferin sana 🙂
Bunca izdihama, polis kayıtsız kalmadı. Köprüde trafiği tıkayan insanlara müdahale etti. Sanki biraz geç de olsa yapılan bu müdahale, katılımcıları bir nebze olsun rahatlattı.

18 Yaş Sınırı
Etkinliğe 18 yaş altı bireylerin katılması yasaktı. Yanında velisi olanlar hariç. Velisi olmayanlar ise, yanlarında bir yetişkin ve bir muvafakatname ile katılabilecekti. Temmuz ayında aldığım bilet için; ağustos, eylül ve ekim aylarında Intercity’e ulaşmaya çalıştım. Ulaşamadım. Ne telefona bakıldı, ne de herhangi bir Tweet’e yanıt verildi.
Peki çektiğim eziyetten, yaşadığım stresten sonra ne oldu? Hiçbir şey. Elini kolunu sallayarak girdi herkes içeri. Problem yaşanmadı. Ne muvafakatname soruldu, ne de kimlik kontrolü yapıldı.
Otopark Yönetimi
Bilet alırken, bir de otopark bileti satın alabiliyordunuz. Biz, “Yer buluruz herhalde” diyerek otopark ücreti ödemedik. Etkinlik alanına geldiğimizde ise, bazı girişlerin çeşitli sebeplerle kapatıldığını gördük. İzleyiciler, kilometrelerce uzunluktaki kuyruklara yönlendirildi. Kapatılan yolların nice Lamborghini’lere, Porsche’lara, Ferrari’lere açıldığını görünce de şunu sorguladım: 100 bin kişinin katıldığı etkinliğin ne kadarı VIP? Gerçekten bu yolun tamamı VIP’lere ayrılmalı mıydı?
Otopark bileti almadık demiştim değil mi? Otopark bileti alan insanlar da bizimle benzer kuyruklara maruz kaldı. Hatta ücretini ödediği otoparka gidemeyip, aracını bırakıp yürümek zorunda kalan insanlara da denk geldim.
Açık otopark olarak belirlenen alana geldiğimizde ise, IETT otobüsleri dahil binlerce aracın çift şeritli bir yola hapsedildiğini gördüm. Muazzam trafik tıkanıklığının üzerine, bir de otopark girişinin sadece “tek şerit” olması ve kapı girişinde 30 TL ücret talep edilmesinin ciddi bir problem olduğunu gördüm. Kapıya yanaşan her sürücü, ödeme yapıyor ve kendine yer arıyor. Arkasındaki binlerce araç ise bu alışverişin tamamlanmasını bekliyor mecburen. Otopark ücretini verdikten sonra fiş veriliyor mu peki? Yoo. Verilmiyor.
Biz de yarış günü, diğer birçok izleyici gibi, 2-3 saat yolda süründükten sonra aracımızı bırakıp yaya olarak devam ettik.

Yukarıda belirttiğim insan trafiğini, araç trafiği ile birleştirince ortaya şöyle bir şey çıktı:


Yiyecek – İçecek Kısıtlaması
Her türlü yiyecek – içecek yasak. Peki girişte bunlar kontrol edildi mi? Hayır. Torbayı dolduran gelmiş. Çok da iyi yapmış. İçeride özel bir firmanın standları vardı. Yaklaşık 20-25 dakika sıra bekledikten sonra “Şunu alabilir miyim?”, “Kalmadı.”, “Bunu alabilir miyim?”, “O da kalmadı.”, “E tamam ne kaldı?”, “Aslında pek de bir şey kalmadı.” durumuyla karşılaştık.
Dışarıdan bir şey getirmeyin demenin ne anlama geldiğini, aşağıdaki fiyatlara bakınca daha iyi anladım.

Hatıralık Ürünler
Çok bir şey söylemeye gerek yok. Dövizin durumu belli. Tişört 1100 TL, şapka 700 TL. İşinize geliyorsa.
Alamadım arkadaşlar. Benim param yetmedi. Ancak yetmesini beklerdim. Beklemekle olmuyormuş demek ki bazı şeyler. Ben bilete 300 TL verdim. 30 € veren turistler de vardı. Ülkeme döviz gelsin tabii ki. İyidir. Bu da bir ihracattır ve iyi bir şeydir.
Ancak insan ister istemez üzülüyor. Kendini kötü hissediyor. Çok uzun zaman önce İzmir Efes’e girerken, turistlerin TC vatandaşından daha az ücret ödediğini gördüğüm zaman aklıma geldi. Turistleri yolalım falan demiyorum. Kast ettiğim bu değil. Ancak ben bu ülkenin bir vatandaşı olarak, maddi anlamda daha rahat edebilmek isterdim. Olmadı.
Çocuklar ve Engelli Bireyler
Açıkçası, bileti alırken bu sorular soruldu mu, hatırlamıyorum. Ancak 2 gün boyunca bu soru aklımdan çıkmadı: Eğer bir engelim olsaydı ne yapardım?
Benim elim ayağım tutuyor. Yanımda bir çocuk, bir bebek arabası da yok. Olsaydı ne yapardım? O otobüslere nasıl biner, nasıl giderdim tribüne? Ya da dönüşte tüm yolu nasıl yürür de giderdim, aracımı nereye, nasıl park ederdim?
Geç hepsini. O üst geçitlere nereden, nasıl çıkardım? Tuvalete nasıl giderdim, yemeğimi nasıl alırdım? Var mıydı engelli bireyler için ayrı bir yol, yordam? Bilmiyorum. Belki de vardı. Ben görmedim. Hatta dediğim gibi, belki de en baştan soruldu, ben hatırlamıyorum.
Sonuç Olarak
Bu noktada yazılacak, anlatılacak daha çok şey var gerçekten. Ben özetlemeye çalıştım elimden geldiğince. Bu etkinliğe böylesine katılım gösteren insanların hak ettiği muamele bu değildi bence. “Kes lan sesini fakir herif.” diyenler varsa da ne diyeyim, bilemedim.
Peki Hiç mi İyi Bir Şey Olmadı?
Oldu tabii. Olmaz olur mu.
Harika bir pist. Mükemmel bir yarış. Tüm dünya o hafta sonunda İstanbul’u, Türkiye’yi konuştu. Binlerce insan ülkemize geldi. Döviz bıraktı. Yukarıda da belirttiğim gibi, ihracat bu. Ancak gelen paranın ne kadarı vatandaşa, esnafa geldi; ne kadarı “para parayı çeker” durumunda kaldı, onu bilemem.
Dünyanın dört bir yanından Formula 1’i izleyen insanlar, bomboş koltuklar görmedi. Capcanlı bir taraftar grubuyla karşılaştı. Pisti doldurmak pilotların ve takımların işiydi, dışını doldurmak ise bizlerin. Gördüm ki halkımız bu etkinliği gerçekten ülkemizde istiyor. Hem de hakkını vererek istiyor. Umarım takvimde kendimize önümüzdeki yıl yine yer buluruz.
Bununla kalmadı iyi şeyler. Göksel çıktı piste. İstiklal Marşı’mızı okudu. Gurur vericiydi binlerce insanla birlikte marşımızı okumak. Herhangi bir ülkenin herhangi bir değerinin böyle bir kalabalıkla yüceltildiğini görmek beni hep mutlu ediyor. Diğer ülkelerde gördüğüm bu sahne beni hep mutlu etmiştir. Ancak bu sefer televizyonda değil, gözümün önünde gerçekleşti. Bambaşka bir duyguydu.
Bir de kupa var tabii. Pistin ikonik 8. virajına gönderme yapan, ay yıldızlı bir ödül. Tasarımı fazlasıyla hoşuma gitti.

Neticede…
Bence. Bence. BENCE!
- Güzel bir pistte, güzel bir yarıştı.
- Türk halkı, Formula 1’i ülkesinde izlemeyi gerçekten hak ediyor.
- Intercity yönetimi, şapkasını önüne alıp gerçek anlamda düşünmeli.
- Zihniyet olarak daha çoooook şeyi değiştirmemiz gerekiyor.