İş Ortamında Mutluluk

İş ortamında mutluluk, belki de iş hayatındaki insanların yarısı için oldukça uzak bir kavram. İşini severek yapan insanlar için bile; “iş yeri”, mutsuzluğa sebep olan bir ortama dönüşebiliyor. Son zamanlarda hızla artış gösteren uzaktan çalışma ve hibrit çalışma modelleri ise, bazı kişiler için mutluluğu arttırabilirken, bazı kişiler için daha büyük mutsuzluklar doğurabiliyor.

Bu yazıda amacım; iş yerinde mutluluk konusunda yaptığım okumaların sonucunda edindiğim bilgileri paylaşmak. Kendimle ilgili pek çok şeyi fark etmemi sağlayan bu araştırmalara, sizlerin de göz atmasını öneririm.

Klasik bir hesaplama vardır. Günü 3 parçaya ayırırız. 8 saat uyku, 8 saat çalışma, 8 saat ise diğer tüm faaliyetler. Günümüzün ve dolayısıyla hayatımızın önemli bir bölümü, – iş yerinde olmasa da – iş ve işle ilgili konulara ayrılıyor. Ve pek çok araştırma gösteriyor ki; iş yerindeki mutluluk, kişinin genel mutluluk hâline, aile ve arkadaşlık ilişkilerine, sağlığına oldukça fazla etki ediyor.

Mutluluk Nedir?

“Mutluluk” kavramı, insanoğlunun üzerinde düşündüğü, kitaplar yazdığı, araştırmalar yaptığı ve belki de hayatın anlamı olarak gördüğü önemli bir konudur. Bu kavram ile ilgili pek çok söz söylenmiş, pek çok tanım yapılmıştır.

Dalai Lama, mutluluk için “İnsanın en üst düzey sağlık şeklidir.” der. Albert Schweitzer ise mutluluk hakkındaki düşüncelerini, “Başarı mutluluğun anahtarı değildir. Mutluluk, başarının anahtarıdır. Eğer yaptığınız şeyi seviyorsanız, başarılı olacaksınız.” ifadeleriyle belirtir. Ludwig van Beethoven, “Gerçek mutluluk, başkalarının mutluluğunu düşünmekten kaynaklanır.” sözüyle, mutluluğun kaynağı hakkında bize ipucu verir.

Mutluluk ile ilgili araştırmaları ile bilinen ve “Dr. Mutluluk” olarak da tanınan Psikoloji Profesörü Edward Francis Diener (Ed Diener) ise, mutluluk kavramına yeni bir tanım getirmiştir. 1984 yılında yayınladığı “Subjective Well-Being”^1 isimli makalesinde Diener, makalenin adından da anlaşılacağı üzere mutluluğu “öznel iyi olma hâli” olarak ele alır. Subjective well-being; bireyin duygusal durumu, genel memnuniyeti ve yaşam kalitesiyle ilgilidir. Bu kavram; mutluluk, pozitif duygular, yaşam doyumu, tatmin, özgüven, anlam ve amaç gibi ögeleri içerir.

Mutluluğun Çeşitleri

Mutluluğun çeşitleri düşünüldüğünde, karşımıza 3 çeşit mutluluk çıkar^2: Yaşam doyumu, sık pozitif duygular, nadir negatif duygular. Aşağıda bunlarla ilgili bazı örnekler vermeye çalışacağım:

Yaşam Doyumu– İşimi seviyorum
– İyi bir okul kazandım
– Evimden memnunum
Sık Pozitif Duygular– İlişkimde mutluyum
– Arkadaşlarımla geçirdiğim zaman harika
– Çevremle iletişimim sağlıklı
Nadir Negatif Duygular– Hiç hastalanmıyorum
– Sakin biriyim
– İşimde strese girmiyorum

Mutluluğun Mümkünatı

Mutluluk ile ilgili yapılan araştırmalar gösteriyor ki, mutluluğumuz tamamen bizim elimizde değil. Bunun altında genetik faktörler ve çevre gibi önemli etmenler yatıyor. Bu çalışmalar, içinde sıkışıp kaldığımız birçok durumu da anlamamıza yardımcı olabilir.

Örneğin, depresyonda olan bir kişiye sıklıkla yapılan bazı öneriler vardır. Yürüyüşe çık, spor yap, hobi edin gibi. Ancak kişi, içinde bulunduğu ruh hâlinden dolayı zaten istese de bunları yapamaz hâldedir. Benzer şekilde, bazı insanlar deniz kenarına gittiğinde, bambaşka bir moda bürünürler. Bazıları ise; kumdan, sıcaktan, güneş yanığından şikayetçi olur. Kişinin karakteri, zevk alacağı faaliyetleri belirlediği gibi, aslında genel mutluluk hâlini de oldukça belirler. Hepimizin çevresinde en az bir tane aşırı neşeli, bir tane de aşırı somurtkan kişi vardır diye düşünüyorum.

Mutluluğumuza etki eden faktörler; genetik, kendi yaptıklarımızın sonuçları ve başımıza gelen olaylar şeklinde 3 ana başlık altında toplanıyor.

Genetik için yapılacak pek bir şey olmadığında hemfikirizdir umarım. Başımıza gelenlerin de ne kadarına etki edebileceğimiz değişkenlik gösterir. Son dönemde belki de sıklıkla duyduğumuz “Coğrafya kaderdir” düşüncesi, belki de bunlardan biri.

Ancak tüm bunlara rağmen araştırmalar gösteriyor ki, mutluluğumuza %15 – %40 (önemli bir fark) civarında etki edebiliriz.

İş Ortamında Mutluluk

Gelelim yazımızın esas konusuna: İş ortamında mutluluk. Yukarıda da bahsettiğim gibi, hayatımızı yakından etkileyen hayli önemli bir kavram. Mümkün mü? Tabii ki mümkün. Kolay mı? Öyle bir şeyden bahsetmedik.

Genel olarak iş yerinde mutluluğu etkileyen bazı kavramlardan bahsedelim istiyorum. Elbette eksikliklerim olacaktır. Ancak yine de, zihnimizde bir şeylerin canlanmasına yetmesini umut ediyorum.

İş Tatmini

Yaptığınız işin sizi ne kadar doyurduğu, iş yerindeki mutluluğunuza fazlasıyla etki eder. Yaptığınız işi severek yapmanın yanı sıra, aldığınız sonucun da sizi tatmin etmesi gerekir. Ve burada sonuçtan kasıt, kazandığınız para değil.

IT sektöründe, sistem yöneticisi olarak çalışıyorum. Dolayısıyla işimin “somut” çıktılarını belki de çoğu zaman göremiyorum. Düşünsenize, bir sosyal ortamdayım. İnsanlar işlerinden bahsediyor. Bir yazar, kitabını anlatıyor. Müzisyen, bir sonraki konserinden ya da albümünden bahsediyor. Bir başka kişi, el becerisiyle ortaya ürün çıkarmış. O ürünü masaya koyabiliyor. Biri duvar boyuyor, görüyorsunuz. Bir başkası manav. Gidip alışveriş yapıyorsunuz. Ortada hem somut bir örnek oluyor. Masada rahatlıkla gösterilebilen, sunulabilen ya da bunlara hiç gereksinim duyulmayan, herkesin bildiği bir sonuç konuşuluyor. Kargoculuk, öğretmenlik, şöförlük, dokturluk gibi. Bense işimi anlatamıyorum. İnsanların çoğunun zihninde canlanamıyor. Bilgisayarı gören, duyan zaten kaçıyor. Elbette ki yaptığımız işin, somut karşılığı var. Hem de epey var. Hatta aynı anda milyonlarca kişinin hayatında etkisi var. Ancak her zaman rahatlıkla gösterilebilir olmuyor işte. Gösterilse de, anlaşılır olmuyor. Gayet tabii bu durum sadece IT sektörü için geçerli değil.

Gün sonunda ortada böyle bir durum olduğundan dolayıdır belki de, “Bu işi sevmeyen yapamaz” diyor insanlar.

Mesaim boyunca problem çözmek, bir soruna kafa yormak, birilerine yardımcı olmak, alternatif çözümler üretmek beni mutlu ediyor. Ben, bununla fazlasıyla tatmin oluyorum. Peki iş yerinde her zaman böyle bir meydan okumayla karşılaşıyor muyuz?

Ensdüstri devrimi ile birlikte, seri üretime geçtik. Sektör deyimiyle “end-to-end” çözümler üretmeyi bıraktık. Ağacı alıp kapı yapmıyoruz artık. Kumaşı alıp, kıyafete dönüştürmüyoruz. Bu işler, mümkün mertebe parçalara ayrılmış duruma geldi. İnsanlar, üretim bantlarında tekrarlı işler yapmaya başladı. Herkes iş hayatında bir bütünün parçası olur hâle gelir. Sürekli tekrarlı işlere mahkum kaldı. Üretim miktarı arttı, üretim hızı arttı. Belki de “bir bütünün parçası olma isteğimizden” faydalanıldı ve kapitalizm kazandı. Bize de mutsuzluk kaldı.

Bazı insanlar için iş hayatında bu rutini yaşamak keyifli olsa da, bazıları için durum tam tersi. Araştırmalar gösteriyor ki, rutine binen şeyler, bizi ilk günkü gibi mutlu etmiyor.

Bu yüzden evliliğin – örneğin – 3 ay öncesi ve 3 ay sonrası epey mutluyuz. Sonra sakinleşiyoruz. Bu yüzden – yine örneğin – iş değiştirdikten sonra 6 ay boyunca her şey yolunda, sonra sıkılmaya başlıyoruz. Rutin, bazen güvenli bir alan yaratarak bizi rahatlatsa da, bazen de mutsuzluğun temel sebeplerinden olabiliyor.

Maddi Gelir

Kıymetli arkadaşlar. İşinizi sevmiyorsunuz, iş değiştirmek istiyorsunuz. Memleketin durumu da ortada, iş değiştiren maaş artışı alıyor. Hem sıkıldığınız işinizden kaçıp başka bir yere gidiyorsunuz. Hem de daha fazla para veriliyor. Tam bir mutluluk sebebi değil mi?

Değil.

Ed Diener ve Martin Seligman’ın “Beyond Money: Toward an Economy of Well-Being”^3 araştırması da dâhil pek çok araştırma gösteriyor ki, para bize kalıcı bir mutluluk getirmiyor. Evet, bir süre mutlu oluyoruz. Ancak sonra – yukarıda da örneklerini verdiğim gibi – normalleşiyor. Paranın gelmesiyle birlikte, harcama imkânlarınız artıyor. Örneğin; tatile çıkmak bir hayalken, şimdi yapabiliyorsunuz. Tatile gidiyorsunuz. Mutlu oluyorsunuz. Sonra? Sonrası yine rutinler.

Sanılanın aksine, maaşınız sizi mutlu etmeye yetmiyor. Hatta işin aslı, mutlu olan insanların daha çok geliri oluyor. Daha çok geliri olanlar mutlu oluyor gibi bir sonucumuz yok. “İyi hâl”ini koruyabilen kişiler; iş yerinde daha sosyal oluyor. Daha yardımsever oluyor. Bunları yaptıkça, daha da iyi bir ruh hâline sahip oluyor. Performansları daha yüksek oluyor. Bu ruh hâli, kendini geliştirecek mental ortamı da sağlıyor. Bu ve bunun gibi zincirleme olaylar, bu olumlu ruh hâline sahip kişilerin günün sonunda daha çok gelir elde etmesine sebep oluyor.

Zaman

Paraya çok ciddi bir ihtiyacınız yoksa, şu soruya vereceğiniz yanıt bellidir: “Günde 12 saat çalışıp 12 birim maaş mı, yoksa günde 8 saat çalışıp 8 birim maaş mı?”

İş – özel hayat dengesi aslında. Kendinize, ailenize, sevdiklerinize ne kadar zaman ayırabiliyorsunuz? Yöneticiniz ve/veya ekip lideriniz, gecenin bir yarısı kalkıp çalışmayı marifet sanabilir. Kendi işlerini yetiştirebilmek adına kendi zamanından çalıyor olabilir. O tüm bunları yaparken, telefonunuza ardı arkası kesilmeyen bildirimler geliyor mu? Sizden, mesai saatleri dışında hatta izinde olsanız bile, bir yanıt bekleniyor mu? “Evi bırak, işinle ilgilen!” deniliyor mu? Ya da ne bileyim, işe giderken ya da işten eve dönerken, çok uzun bir yolculuk yapmak zorunda kalıyor musunuz?

İşimizin amacı belli. Hayatımızı idame ettirecek, bizi hedeflerimize ulaştıracak geliri elde etmek. Ancak bu durum, kendi sınırlarını aşıp “hayatımızın kendisini” etkilemeye başlıyorsa, burada yoğun mutsuzluk sinyalleri olacaktır.

Kurum Kültürü

Bir bireysiniz. Doğrularınız var, değerleriniz var. Yaptığınız iş de aslında bunlarla örtüşecektir. Örtüşmüyorsa, zaten ciddi bir mutsuzluk sebebi ortadadır. Örneğin; bir hayvan hakları savunucusu olarak, hayvanlar üzerinde deneyler yapan bir ekipte çalışıyorsanız, mutlu olmanız beklenemez. Kuvvetle muhtemel, mecbur kaldığınız için bu işi yapıyorsunuzdur. Bu da sizi mutlu etmez.

Benzer şekilde, genel olarak çalıştığınız kurumdaki ortam da size uygun değilse, iş ortamında mutluluğunuz sıkıntıya düşecektir. İnisiyatif almayı ve çözüm üretmeyi seven biriyseniz, sizi kısıtlayan ve mikroyönetime maruz kaldığınız bir ortamda çalışmak sizi üzer. Stresle başınız dertte olmasına rağmen giderek daha çok baskı hissediyorsanız da, yanlış yerde olabilirsiniz. Sosyal biriyseniz, ancak bunun karşılığını çalışma ortamında bulamıyorsanız, sonuç yine olumsuz olacaktır.

Genel olarak karakteristik özelliklerinize uymayan ve/veya bu özelliklerin bastırıldığı ortamlarda, mutlu olmanız beklenemez. Garip gelebilir ama, bir iş görüşmemde çalışma ortamından beklentim sorulduğunda; “Bir gece çalışmasından sonra, evlere dağılmadan önce bir çorba içelim mi?” sorusunu soran tek kişi olmak istemediğimi belirtmiştim. Talebim hoşlarına gitmişti. Kendileri de ekip içerisinde bu konuda yalnız kalmamın imkânsız olacağını dile getirmişlerdi.

Gelişim İmkânı

Aslında iş tatmini ve kurum kültürü ile yakından ilişkili bir durum. Şayet kendinizi ilerletme hedefiniz varsa, ancak iş ortamınızda sıklıkla “Bu bizim işimiz değil, ilgilisi baksın.”, “İş üzerimize kalmasın, topu başkasına atalım.”, “Onu bırak şimdi, gel şununla ilgilen.”, “Üst yönetim bunu önceliklendir dedi.”, “O tarz araştırmaları mesai dışında yap.” gibi konuşmalar dönüyorsa; burada gelişimden pek de söz edilemez gibi görünüyor.

Takdir Görmek

En ufak bir yardımı dokunan kişiye – işi bu olsa dâhi – teşekkür ediyorsunuz. Ancak size üstten bakıyor, yanıtsız bırakıyor. Ya da benzer senaryoda roller değiştiğinde, size teşekkür etmiyor.

Yöneticiniz, ekip lideriniz ya da adına her ne derseniz; birileri size sürekli hatalarınızı gösteriyor. Doğru yaptığınız şeyler ise zaten sizin işiniz. Bunun için maaş alıyorsunuz. Şanslıysanız ağız ucuyla kuru bir “eline sağlık” duyabiliyorsunuz.

Ne demek istediğimi anlamışsınızdır sanırım. Takdir edilmeyi ve diğer insanlara davrandığınız gibi size davranılmasını beklemek pek de anormal bir durum değil. Bu beklenti karşılanmadığında ise, mutsuzluk kapıyı çalıyor.

İş Ortamında Mutluluğun Önemi

Aslında bu konuyu iş ortamına indirgememek lazım. Yazının başında da belirttiğim gibi; iş, hayatımızın önemli bir zamanını alıyor. Zaten mutlu olmayı istiyorsak, bu bizim için ne kadar önemliyse, dolaylı olarak iş yerinde mutlu olmak da bizim için o kadar önemli oluyor.

Pek çok araştırma gösteriyor ki – hatta fazla uzağa gitmenize gerek yok, yakın çevrenizde de durum böyledir – iş ortamında mutsuz olan insanların bu mutsuzluğu, tüm hayatlarına yansıyor. Bunun tersi durum da geçerli.

Esasında çalışanın mutlu olması, işverenin de işine gelen bir durum. Zira mutlu personeller, mutsuz olanlara göre daha verimli oluyor.^4

İş ortamında mutlu olan insanlar, çalışma arkadaşlarıyla işbirliğini arttıyor. Onlara daha çok yardımcı oluyor. Ve yardımcı oldukça, kendilerini daha da mutlu hissediyorlar. Sanki depresyonun zıttı bir döngüye giriyorlar.

Bu konuda fazla bir şey söylemeye de gerek yok aslında. Malum bilgiler. Şayet yöneticiniz karşınıza geçip, “Burası seni mutlu etme yeri değil.” diyorsa, bazı şeyler için çok geç kalınmıştır.

İş Ortamında Mutluluk İçin İpuçları

Burada yaptığım araştırmalar, aslında anne-babaların yıllardır söylediği bazı önerilerle de örtüşüyor. Aşağıda sıralayacağım öneriler, herkes için ve her ortamda geçerli olmayacaktır. Ancak “bu ne ya, çok saçma” demeden önce – ki ben demiştim – biraz durup düşünmenizi ve bu önerilere mümkün mertebe bir şans vermenizi öneririm.

  • Mutluluk günlüğü tutun: Günlük mesainiz sırasında sizi mutlu eden anlar neler oldu? Bunları listeleyin. Şiddetinin ve içeriğinin bir önemi yok. Örneğin, X bir arkadaşım bana bir bisküvi uzattı. Ya da chat kanalına komik bir video gönderildi. Fark etmez. Burada kesinlikle Pollyannacılık önerilmiyor. Gerçekten size kısa bir an için bile olsa, iyi hissettiren şeyleri not almanız bekleniyor. Bunu tekrarlı bir şekilde yaptıkça fark edeceksiniz ki, bir süre sonra mutlu olmak için sebepler aramaya başlamışsınız.
  • Baca temizliğini boş verin: Arkadaşlarınızla bir araya geliyorsunuz ve iş ile ilgili konuşmaya başlıyorsunuz. Hepiniz dertlerinizi kusuyorsunuz ve rahatladığınızı hissediyorsunuz. Ancak grup dağılırken; hiçbir sorunu çözememiş, üstüne az önceye kadar hiç farkında olmadığınız yeni sorunları da öğrenmiş oluyorsunuz. Şirkete, yöneticiye ya da başka herhangi bir şeye bilenip bir araya gelen o topluluk, kendini tüketerek dağılıyor. İnsanlar olumsuza, tehlikeye, probleme odaklanma eğilimindedir. Bu ve bunun gibi konuşmalar, sizin zaten kısıtlı olan mutluluk odağınızı iyice daraltacaktır. Gayet tabii çekincelerinizi, düşüncelerinizi çevrenizle paylaşabilirsiniz. Arkadaşlarınızla dertleşebilirsiniz. Ancak yakınmak, şikayet etmek ve dertleşmek farklı kavramlardır. Bunu göz önünde bulundurmalısınız.
  • Konuşun: Sizi rahatsız eden noktaları, uygun bir dille ifade edin. Biriktirdiğiniz her problem, kaçındığınız her kritik konuşma, size çok daha ağır bir bedel olarak geri dönecektir. Tabii ki bu konuşmaları yaparken bazı çekinceleriniz ya da korkularınız olabilir. Burada seçim sizin. Sağlığınız için en doğru olanı seçmelisiniz. Ancak bu çekinceler, ön yargılar ile besleniyorsa, orada bir durup düşünmek lazım. “O zaten anlamaz, söylesem de dinlemez, burada bir şey değişmez, böyle gelmiş böyle gider” gibi düşünceleriniz varsa – ki çoğu zaman olur – %100 haklı olmadığınızı kabul edin. Belki haklısınız, hatta yüksek ihtimalle haklısınızdır, olabilir. Ancak gerekirse o %1 ihtimal için bile gidin ve kapıyı çalın.
  • Öteki ihtimali düşünün: İşinizi bıraktınız, yeni bir işe girdiniz. Orada da mutsuzsunuz diyelim. Ne olacak? Eski işinizi düşünün. Ayrılış sebeplerinizi düşünün. Sanki orada çalışmaya devam ettiğinizi düşünün. Daha az maaşı hatta hiç gelirinizin olmadığı senaryoyu düşünün. Bunu hayal edin, zihninizde canlandırın. İşsiz kaldığınız, iş aradığınız zamanları düşünün. Bu işe başvurduğunuzda ve/veya kabul edildiğinizde yaşadığınız heyecanları hatırlayın. Bu şekilde farklı versiyonlarınız ile – hatta belki de bazen çevreniz ile – yapacağınız kıyaslamalar, mutluluk kaynaklarına odaklanmanızı arttırabilir.

Bunun haricinde klasik mutluluk ipuçları da var tabii. İşiniz, para kazanmak içindir. Kazanın ve sonra işi orada bırakın. Mesai bitince düşünmeyin. Hobi edinin. Kazandığınız parayla kendinizi şımartın. Rahat olun, çok takmayın gibi pek çok şey söylenir durur bu konularda. Hepsinin haklılık payı olduğu gibi, zorluğu da var. Yapabiliyorsanız ne âlâ.

Konu ile ilgili söylenecek çok şey var. Mutluluk, başlı başına karmaşık bir kavram. Bazen birini gördüğünüzde, bazen sadece bir müziği duyduğunuzda mutlu olursunuz. Bazen dünyalar serilse önünüze, yeterli olmaz (yine de bir kere denensin isterim, belki bana yeter).

Belki de her şeyin temelinde, Kâhin’in duvarında yazdığı gibi, “Kendini tanımak” vardır.

Referanslar

1- Subjective Well-Being (Ed Diener, Psychological Bulletin, Vol. 95, No. 3, 1984), https://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=2162125

2- Happiness: The Science of Subjective Well-Being (Ed Diener, Noba textbook series: Psychology, https://nobaproject.com/modules/happiness-the-science-of-subjective-well-being)

3- Beyond Money: Toward an Economy of Well-Being (Ed Diener, Martin Seligman, 2004), https://journals.sagepub.com/doi/10.1111/j.0963-7214.2004.00501001.x

4- Happy workers are 13% more productive (Jan-Emmanuel De Neve, George Ward, Clement Bellet), https://www.ox.ac.uk/news/2019-10-24-happy-workers-are-13-more-productive